5 Ekim 2020 Pazartesi

İLÂHÎ TÂBÂBET YA DA EVRENSEL KUTSAL TIP! İLE KÖR MİSYONERLERİ

 

 

Hazret-i Muhammed Mustafâ burada. Böylece gerçek insan, Âdem, hâlâ burada. Bir yere gitmiş değil.

Dûnyâ’da hiçbir şey değişmedi. Olanlar, yaratılışı ve yaratılmış işleri yok etmedi. Ama insan! zulmetmekle acıyı herkese yaydı.

 “Ey o bütün iyman edenler! eğer size bir fâsık bir haberle gelirse onu tahkîk edin ki cehaletle bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza peşiyman olursunuz."* emrini “unutanlar” yâhut "takmayanlara" “kendileri kendilerine unutturuldu.* Müslümanlar Allah’tan vazgeçti ve unuttu, Dûnyâ’yı acı sardı. E tabi'î, neredeyse "Allah'lı" kimse kalmadı.

Bilim, "İslâm’ı temsil iddiasındaki! topraklarda özellikle de Türkiye’de bulunmayan bir şey. Yukarıdaki ayetlerin bulunduğu Kitap'ta yerilen “taklîdi” bilim sanan, “bilimsel düşünce” bilmeyen “ûnvanlı yığınların" birer “misyoner” olduklarını anlamaları da bu yüzden imkânsız.

Bu böyle gitmeyecek. "İnsanlığa pislik yedirme", şifâ ve tedâvî hiçbir yerde yokken “mış” gibi yaparak zehirleme ve öldürme kalmayacak. Fakat “düşünme” emrini de unutan yığınlar bilimsiz de kalınca onlarla berâber çokça nüfus zâten yok oluyor. Kurtuluşu da yok.

Âdem babamız ne öğrettiyse, İbrâhim, Nûh, Yâkub peygamberler de onları verdi bize hep.** Hep aynıydı. Su temiz ve temizleyici idi meselâ. Nîmet "helâl ve tayyib" olmalıydı. En son bunu ve daha bir çok şeyi, her şeyi, evet evet her şeyi Efendimiz Muhammed Mustâfâ verdi bize ve târihin sonuna değin Dûnyâ’ya mührünü vurdu (Salât ve selâm O’na ve ehline ola).

(**Cümlesine selâm ve ihtirâmımız arz oluna.)

Doğu tıbbı; Medîne, Şam, İstanbul ve tabîi ki Afrika, Japon, Rus tıbbı duruyor. “El Kânun” da. Hepsi aynı aslında. Ama farklı topraklardan filizlenen aynı insanların kokularına göre küçük farklar var sadece.

Tıp, Muhammed Mustâfâ Efendimiz'in avuçlarında. Şifâ, Yerin Sâhibi’nde. İnsân nerede olduğuna bakmadan, mutluluk peşinde…

Bir daha:

Tıp, Muhammed Mustâfâ Efendimiz'in avuçlarında. Onu, yoldan çıkmışlara vermez. Onlar oyun ve oynaşlarını, tanrılıklarını bir de hâkîkat zannededursunlar. Burada her şey bir "püff" ile anında bitiverir. Unuttular. Semirmek için unutmaya teşneydiler. Domuzu pis olduğundan şişleyerek gebertirler. Ki kan sıçramasın, mü'minlere necâset, pislik bulaşmasın. Olanca tokluğuyla gebertirler. Şiş mi? Püff!

Dûnyâ’nın dürüst bilim adamları ve mü’minler, vâr olan bu harbde “kötülerin” galibiyetine izin vermiyor.

Bizler geceleri el açarken, onlar galip olamayacaklarını da çok iyi biliyorlar…

Buradakiler ne biliyor?

(* Bkz ilgili âyetler)

24 Temmuz 2020 5:07 Güncelleme 6 Ekim 2020

Ankara

Gitmek lâzım, biliyorum.

 "Bazen gitmek istiyorum..." Sık sık ölmek ister oldum. Sık sık gitmek istiyorum. Özellikle "modern insandan" gitmek ist...