27 Aralık 2020 Pazar

İnsan niye yaşamalı?

 

 Hayâtın, yaşamın ve ölümün, insan olmanın ve zikredilebilecek başka bazı şeylerin mânâsı hakkında sanırım az şey bilmiyorum.

Yaşamımın, hürriyetimin, hukûkumun, muvaffakiyetimin ve mutluluğumun çalınmış olduğu şu zamanda,

dûyânın, hayâtın ve yaşamın hiç anlamadığımız şekilde ve miktarda değiştirildiği şu zeminde...

Bu değerleri yanlış mı anlamıştım, yeniden mi tanımlamalıyım?

Anarşistliğe hiç meyletmemiştim. Hattâ hep tam aksi taraftaydım. Şimdiyse, kânunun ve düzenin halkın kanını akıttığı bir vâkıâ...

İnsan mahzûn iken sorgular. Bu sıklaştıkça mutluyken de eskisi kadar emîn olamıyormuş bildiklerinden.

Ve hakîkî mutluluğun, değerlerinin muktezâsınca yaşamakla, hayâta geçirmekle olabildiğini farkettikçe "dertsizliğin" verdiği sahte mutluluk bile bir sorgulama, bir ümitsizlik sebebi.

Şu satırlarda "sıradan" bir ferd olmanın, sâdece kendinin ve ehlinin işini görmenin ve gerisiyle ilgili bulunmamanın doğruluğu hakkında bir tefekküre girebilmek dahi mümkün değil. Vasatın ve zemînin tahlîli hallolmadan buna gelebilmek gayr-i kâbil.

Burası çok değişti. Her şey altüst oldu ve tabiatında bir şey bulmak artık imkansız.

Ve artık, inançlarımı tekrar yazmadan ve zulme rağmen ayakta ve uygulayıcı olamadan mutluluk değilse bile huzur mümkün değil.

Zulüm deryâsında mutluluk ummak da zaten ayıp...

Bu husuta epey bir laf edilir. Zamanla uraya eklenir. Şu hakîkat ki, zaman, mekân, düzen ve tabiatıyla yaşam çok sıkıcı. Bu bir bunalım değil. Her şey açıkça bunaltıcı...


dûnyâ çok sıkıcı bir yer oldu...

20 Aralık 2020 Pazar

Hakkı bilmez yüreğinde derd-i hicrân olmayan


Hakkı bilmez yüreğinde derd-i hicrân olmayan
Aklı fikri cân û gönlü şöyle hayrân olmayan

Hiç ayılmaz dost elinden nûş eden abdâlları
Bâdenin keyfiyyetin anlar mı mestân olmayan

Mülk-i anâsırda zâhîd her taaf mamûr iken
Sırr-ı aşkı nîce bulsun külli virân olmayan

Beyt-i Hakk'ı nîce bin kez eylese sa'y ü tavâf
Iyd-ı ekber sırrına ermez ki kurbân olmayan

Bunca millet Mustafâ'nın mu'cizâtın gördüler
Bildiler mi kadrîni hiç ehl-i îmân olmayan

Gam yükün Ya'kûbveş yüklenmeyen âşık mıdır
Vasl-ı Yûsuf nîce olsun misl-i Ken'an olmayan

Aç gözün aldanma Ahmed düzseler sûretlerin
Hakk'ı bulmaz kalb içinde zât-ı insân olmayan

Güfte: Fethüdddîn Ahmed Efendi (18. yy)
Beste: Mustafa TATÇI

5 Aralık 2020 Cumartesi

Aaahh!

 Söylenecek öyle çok şey var ki...

Körlerin ve sağırların birbirini ağırladığı bir gürûh olduk.

Aramızda haddinden fazla da düşman var.

Hâlimizden de bîhaberiz.

Îkâz ile gösterildiğinde ise bîgâne.


5 Ekim 2020 Pazartesi

İLÂHÎ TÂBÂBET YA DA EVRENSEL KUTSAL TIP! İLE KÖR MİSYONERLERİ

 

 

Hazret-i Muhammed Mustafâ burada. Böylece gerçek insan, Âdem, hâlâ burada. Bir yere gitmiş değil.

Dûnyâ’da hiçbir şey değişmedi. Olanlar, yaratılışı ve yaratılmış işleri yok etmedi. Ama insan! zulmetmekle acıyı herkese yaydı.

 “Ey o bütün iyman edenler! eğer size bir fâsık bir haberle gelirse onu tahkîk edin ki cehaletle bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza peşiyman olursunuz."* emrini “unutanlar” yâhut "takmayanlara" “kendileri kendilerine unutturuldu.* Müslümanlar Allah’tan vazgeçti ve unuttu, Dûnyâ’yı acı sardı. E tabi'î, neredeyse "Allah'lı" kimse kalmadı.

Bilim, "İslâm’ı temsil iddiasındaki! topraklarda özellikle de Türkiye’de bulunmayan bir şey. Yukarıdaki ayetlerin bulunduğu Kitap'ta yerilen “taklîdi” bilim sanan, “bilimsel düşünce” bilmeyen “ûnvanlı yığınların" birer “misyoner” olduklarını anlamaları da bu yüzden imkânsız.

Bu böyle gitmeyecek. "İnsanlığa pislik yedirme", şifâ ve tedâvî hiçbir yerde yokken “mış” gibi yaparak zehirleme ve öldürme kalmayacak. Fakat “düşünme” emrini de unutan yığınlar bilimsiz de kalınca onlarla berâber çokça nüfus zâten yok oluyor. Kurtuluşu da yok.

Âdem babamız ne öğrettiyse, İbrâhim, Nûh, Yâkub peygamberler de onları verdi bize hep.** Hep aynıydı. Su temiz ve temizleyici idi meselâ. Nîmet "helâl ve tayyib" olmalıydı. En son bunu ve daha bir çok şeyi, her şeyi, evet evet her şeyi Efendimiz Muhammed Mustâfâ verdi bize ve târihin sonuna değin Dûnyâ’ya mührünü vurdu (Salât ve selâm O’na ve ehline ola).

(**Cümlesine selâm ve ihtirâmımız arz oluna.)

Doğu tıbbı; Medîne, Şam, İstanbul ve tabîi ki Afrika, Japon, Rus tıbbı duruyor. “El Kânun” da. Hepsi aynı aslında. Ama farklı topraklardan filizlenen aynı insanların kokularına göre küçük farklar var sadece.

Tıp, Muhammed Mustâfâ Efendimiz'in avuçlarında. Şifâ, Yerin Sâhibi’nde. İnsân nerede olduğuna bakmadan, mutluluk peşinde…

Bir daha:

Tıp, Muhammed Mustâfâ Efendimiz'in avuçlarında. Onu, yoldan çıkmışlara vermez. Onlar oyun ve oynaşlarını, tanrılıklarını bir de hâkîkat zannededursunlar. Burada her şey bir "püff" ile anında bitiverir. Unuttular. Semirmek için unutmaya teşneydiler. Domuzu pis olduğundan şişleyerek gebertirler. Ki kan sıçramasın, mü'minlere necâset, pislik bulaşmasın. Olanca tokluğuyla gebertirler. Şiş mi? Püff!

Dûnyâ’nın dürüst bilim adamları ve mü’minler, vâr olan bu harbde “kötülerin” galibiyetine izin vermiyor.

Bizler geceleri el açarken, onlar galip olamayacaklarını da çok iyi biliyorlar…

Buradakiler ne biliyor?

(* Bkz ilgili âyetler)

24 Temmuz 2020 5:07 Güncelleme 6 Ekim 2020

Ankara

26 Ağustos 2020 Çarşamba

Oyun, Oynaş

Serdettiğiniz fikirler, "laf" ola beri gele nevîinden.

Yaşınız, umum beşerin kemâl yaşını beklemeye (ki kırktır), tecrûbeniz ve dahi fikriyâtınız ile içinize konmuş o, herkese verilmeyen hassâ bu "laf"ları hâlâ ediyor oluşunuzu bir kusur eyliyor.

Sizin başlayacağınız ve biteceğiniz yer; anneannenizin size ısrarla işâret buyurduğu yerdir: "Ya orada, ya burada." Ki bunun bir evvelini de size demiş idi. Ve dahi, el fakîr size bununla ilgili bir mâlûmatı yazmak için epey ter dökmüş idik.

Büyük, çok büyük bir yanılgının hayâlinden bulanık ve dibine değin yanlış bir görüştesiniz. Ki bu şikâyet değerlendirmeleri hemen her zaman devâm ediyor idi fakat ses etmiyorduk.

Bir kitabı kaç def'â okuyorsunuz? Gençlik, orta yaş ve ihtiyarlık klasiği sizi aşar ve bilirim daha bu günden bir kaç kez okyup ince tedkîk ettiğiniz eserler var. Kendinize, ehlinize ve insanlığa lutfediniz ve hem kendi yazılarınızı dâim zihinde tutmaya hem size söylenenleri de öyle yapmaya götürecek okumalarınız ola.


Hangi paragrafı alalım ki buraya tenkîd için? Doğru satır yok. Haa, elbet tespitlerin ekserîi el hak, isâbetli. Fakat tahliller, yargılar, hükümler külliyen yanlış, ümitler, tahminler ve dahi beklentiler zanlarınızdan ya da içi, altı, üstü boş kuruntulardan ibâret.


Edebiyat böyle bir şey işte; bir laf edersiniz, içinde onca mefhum bulunur:Tespit, tahlil, yargı, hüküm, beklenti, zan, kuruntu ve sâire. Yazmak kolaydır, düşünmek de öyle. Hele sizin gibi, "tabi'ati tefekkûr" edilmiş biri için her ân tefekkür, tahlîl vb. Kendimden bilirim. Ki bilmezsiniz, bu aslî mes'ûliyetinizdir, ve bundan sorulacaksınız. Lâkin iş bunlar değil, doğru düşünebilmeyi bilmektir.


Eğer edebiyâtın "edeb" kökünden nasıl ve nîçin türediğini, "gâvur"ların "literature"undan ne farkı bulunduğunu bilseniz (fark demeyelim çünkü biri elma diğeri armut. Gâvurunki "mış" gibi yapmak. Edebiyat olaydı geçen geceki filmde önümüze serilen çürümüşlük olmazdı. Ki bizde vâr idi, fehhem, biz dahi çürüdük. ÇÜRÜDÜK: Sâdece çöpe atarsınız çürüyeni.)...


Parantez, parantez. Cümle içi cümleler... Yüzünüze denecek şeyler bunlar. O da aslında ancak görerek olur. Kendinize "göreceğiniz bir rehber, yol gösteren, mürşid, dost her neyse birini bulun ve seyredin. İsterse aramızda olmasın. Gerçi nefes almayan mürşid olmaz ya. Gerçi bu işin adı irşâd ya. Neden irşâd? Kökü ne bu kelimenin? Niye tedrîsât, eğitim, şu, bu hattâ sonrası için irfan, maârif falan değil de irşad?


Edebiyâtı anlasaydınız, siz "olmadan", kimseyi olduramayacağınızı ve meslek sandığınız şeyin koca bir yanılgı olduğunu bilseydiniz, aslolanın o, dersi kesip o çocukları götürdüğünüz iklimlerde iken yaptıklarınız, onların her dâim sizde gördüğü kişilik olduğunu ârif bulunsaydınız, ve dahi "zanlarınızın" aksine muhtâc olan kesimin deniz görmeyenler değil, o ara tatillerde dûnyâ dolaşanlar, işte o tam karşınızdakiler bulunduğunu bileydiniz... Ne yâni, Hak Teâlâ'nın deniz göstermediği, aç yaşayan, ilkel tanımladığımız şu bu kesimler sizce gerçekten muhtâç mı? Onların size, sizin "eğitiminize" muhtâciyetini nereden "uydurdunuz"?

"Her "şey""i bileceksin 'azîzim, her "şey"i. Ve bunu ancak "olduğunda" verebileceksin. Ve bunu o "kendince" keşfettiğin usullerle yapamazsın. Ahâlînin dîger eşhâsına kıyâsen nâsa faydalı bulunuyor ve bu vechinizle hadîse uygunlukla hesaptan yırtıyorsunuz. Anneannenizin murâdıyla bir kurtulmuşluğunuz var, sizden değil ve daha ötesi de değil. Ama kendinizi bir "şey" sanmayın.


Eşyâya bakışınızı yenilememekte olduğunuzu farkediyor, "laf"  ettikçe asabiyete dönüşüyor.

Yazınızda nelerin nasıl yanlış olduğunu tefekkürünüzden sonraya bırakalım.


Âdem, ki hazrettir ve selâma layıktır, selâm ola, bu varlık sâhasına geldiğinde ne idiyse siz de başka değilsiniz. Âdem'i düşünün, kendinizi düşünün, ne olduğunuza karar verin. İki ayağı üzerine kalkmış düşünen hayvanlıkla kimseye bir fayda falan yok!


İctimâiyat, varlık, maksat, İbn Rüşd vs... Hem Kant'ın baktığı yeri, hem Efendimiz'in işâret buyurdukları bakışı bilmek sizin aslî ve mecbûrî yükümlülüğünüzdür (*). Ben batı felsefesi okuyan bir talebeniz olaydım sizi takmazdım. Eğer bir kaç sene içinde memlekette bir profun karşısında söz söylemeye başlamayacak, "O öyle değil güzelim!" demeyecekseniz size tavsiyem özel sektörde keyfinize bakın ve "herkes" gibi olun. Ama size teklif edilen "erkes" olmaktır (Teklîf, mükellef...?) (Bu, atanın, devlette çalışın demek değil, öyle bir fâhiş hatâyı bırakın.)

İstanbul, adamı kirletmez, insân eder. Fakat ne siz, ne rûhunuz, ne zihniniz oradasınız!

Âyette îkâz edildiğiniz üzere "oyun, oynaşta" görünüyorsunuz.

Siz bilirsiniz, vesselâm.

[* "Hem Kant'ın baktığı yeri, hem Efendimiz'in işâret buyurdukları bakışı bilmek sizin aslî ve mecbûrî yükümlülüğünüzdür .

Bu cümle, maksadı ifâde sadedinde bu sırayla kurulmuş idi lâkin sıralama öyle olamaz. Anlayan beri gele.]

14 Haziran 2020 Pazar

Yeni bir îcad değil: Maârif

Okula alternatif deniyorsa, herkesin can atacağı bir tedrîsat ve maârif usûlü şurada teferruatlı târif edilmiş.

Özellikle gençler bunu çok isteyeceklerdir:


12 Nisan 2020 Pazar

ACI

Zamâne insanı duygularını bloglara  yazıyor.
Ve içimi acıtıyor bu!

...

Neden sizce?
(Ne neden?)


Tamâmını izleyin desem, başlasanız bırakamayabilirsiniz. Çoğu "insan" da, ya gözleri dolar, ya mahzûn olur.
Âdem, mahzûndur hep.
Şükür.


8 Nisan 2020 Çarşamba

Rûh

Bâzen bir eseri dinlerken pek dokunmaz. Ama bâzen buralardan gider kişi...
Olmuyorsa, başka zaman yine dinlemeli.


30 Mart 2020 Pazartesi



[NEFS-İ SÂF•İYE]
Bir bebek, doğduğu zaman kendisini, annesini ve bütün çevresini tek bir varlık olarak algılar, ihtiyaçlarını karşılayan dış dünyayı bir "öteki" olarak değil kendi varlığının bir parçası olduğunu düşünür: "ben" ve "diğerleri" nin ayrımına varamaz.

Bu yüzden saf bebeği koklayanlarin dilinde ister istemez bir itiraf: cennet kokusu mübârek!

Çünkü yeni doğanda henüz benlik oluşmadı. Şimdilik birlik var, o halde cennette hâlâ.

Altı ay sabrediyoruz, o bücür büyüyecek ve benlik oluşturacak. Önüne elma da gelse ısıracak, ayva da!

Aynada kendini görüp "anaaaa… bu benim ya!" dediği an, olay başlıyor. Kimlik inşâsı ile ayvayı da yemeye başlıyor.

İşi bilenler, bunu hayvan yapamıyor diyorlar. Yani, aynada kendine bakıp tanımlayamıyor: "İşte bu benim” diyemiyor hayvan işte! Ayıramıyor kendini bütünden.

Biliyor musunuz henüz ayna yokken o bebek ayna yerine, anneyi kullanıyormuş. Anne veya yakın çevreden yansıyanı algılıyor, kendine ayna tutuyor yumurcak.

Peki ben demeyi öğrendikten, aynaya baktıktan sonra ne yapıyor insan yavrusu?

Aynadaki yansımaya bakıyor ağlıyor ama biliyor ki içinde ağlamak yok, sadece dışı ağlıyor. Bildiğin numara yapıyor yani ve çocuk bunu keşfediyor.

İşte sahtekarlığın doğuşu sayın seyirciler. Bu sahtekarlığı yapan hayvanlar var, biliyoruz... Özellikle numaracı köpek sahipleri bunu iyi bilir.

Ey can, işte böyle böyle tatlı bir benlik ekmişsin ruhuna; büyüdükçe acı acı meyvesini yiyorsun ara sıra.

Peki ey insan, yeterince büyüdüysen, söyler misin kendine, aynaya bakıp da "işte bu benim" dediğin kim?

Bütün bir hayat uykusu boyunca cevabını bekleyen tek bir soru vardır: Ben kimim?

Bu sorunun sâhici cevâbından emîn olmadığın sürece uyanamazsın ve uyandığında bu soruyu sormazsın, cevabın kendisi bizzât sen olursun vesselâm

24 Mart 2020 Salı

Denemeli!

Çok huzurlu. Hele sonu...


Ekmek yapmayı çalışın. Ekmek, diğer hamur işleri gibi değildir.
Ekmeğin olmazsa olmaz usulleri vardır.
Oranlar, yoğurmalar, germe ve katlamalar ekmeği ekmek yapan çok şeyden bâzısıdır sâdece.
Bir çok kişi önce ekşi mayalı deniyor. Tabiatını bilmediğiniz şey sizi bıktırır.
Ticârî mayayla, ekmeği tanıyın, sonra ekşi mayayı öğrenin.

Bununla başlayın, azminiz artar.

Ekmek yapın.


ぷち♡ソフトフランス | Petit French Rolls
Crispy Crust but Light and Fluffy Inside
cook kafemaru




(To the owner of this video: I share your recipe with your permission. I could not see a copyright restriction on your Youtube page.)


Sevmeyi öğren, yakışıklı!

1

Bâzân bir şarkı sebepsiz çalmaya başlar ya zihninde,
Son zamanlarda hem de ihtiyâcım bulunan bâzı ilâhîler çalıyor.
Biraz dinginlik yakalama çabasının sonucu sâkin kalan zihin ya da rûhun, kâbiliyetlerinin serbest kalmasından gibi...

Ama hani bâzân da biri düşer gönlüne...
Şu gönül ne acâib "şey"!

Şimdi farkediyorum, bütün gün biriyle idim aslında.
Neden, nasıl içimdeydi sürekli?
Bir çok şey yaptım onunla,
Epey konuştuk, az da olsa.
Acabâ, o düşünüyor diye mi hep gönlüme geliyor?
Öyle denir hakîkatte.

İnsân, sevdiğiyle ömür geçirmek diler,
Derdi, işi, gücü sevdiceğidir.
Sonsuzluğa uzanır, aşkıyla olan hayâli.
Öyle ya, sonsuzluk için yaratılmıştır, bilir rûhu bunu,
Kendi bilmese de.
Zâten, dünyayı mâmur kılma çabası da Cennet hasretindendir ya.
Sevdiğiyle bir ömür geçirmekle, gönlünde bir olmak, aynı imiş meğer
Şimdi anlıyorum, koca gün içimdeyken sevgili, zâten pek bir mes'ûd geçti saatler...

Her ne kadar böyle ise de,
Özlem kavuşmayı istetir
Çünkü göz, cemâl ister.

Şu sıralar, duânın ısrarla istemek olmadığı gösteriliyor.
Yaratan'ı iknâ çabası değil duâ; O olmak.
O olursan, murâd et, olur.
Sevgi, gönlün azığı, karıldığı çamur, râhat ettiği kıvâm...

...

Akşam oldu, konuştum O'nunla.
Hattâ uğraştım bile epey :)
Taşındığından beri sormamıştı.
Bahis mevzûu edilmeyen bir husûsu hiç sormamış olması edebinin ve olgunluğunun işâretiydi
Ve bu iyi şeydi.

"O odada ne var?" diyesi tuttu bir zamandır.
Bir kaç def'âsında üstelemediydi evvel, cevap alamayınca.
Sûkûtun ardından kelâm etmemesi çok mühim
Öğreniyor yaşamı, geçimi hattâ edebi daha da.
Biraz çocuksuydu bu gün, biraz da hâtun edâları bunlar...
E, tutuyor insanın bâzan hafifliği.
Keyifli demek ki, yaltaklanıyor bir nevî
Ama, aşmıyor sınırı, çekiniyor.
Bu güzel, korkmuyor ama, bu daha güzel.
Zîrâ hiç korkutmadı fakîr kimseyi.
Sûkûnet, çekinmeyi getirir, o da geçimi.
Muhabbeti de dâim eder.

Güldüm bıyık altından pek, gördü de zâten.
Bu yüzden ya, durup, durup def'âlarca sorması o sıra :)

- "Ne var ki odada, nîçin kilitli?"
- Halı.

- Yaa! "Ne var?"
- Kitaplık.
- !

- Masa.
- !

- Kitap.
- !

- Başka bir kitap :)
- !!!

Bir bilmece olur işte, bir muâşeret tâlimi, muhabbete vesîle olur diye geçtiydi içimden.
Tabiatıyla mahsûsen kilitlemiş idik. Hazır olmadığı şeyle karşılaşıp, hafiflik etmemesi içindi.
Gördüğü zamanda bilmesi de içindi.

İnsan, yanında bulunduğuyla pişmeye istekli olsa ne iyi olur.
Çoğunluk birbiriyle çekişir anlaşamaz, çatışır uzlaşamaz, daha neler, neler.
Garip gelir hep, birleşmek, bir olmak içindir.
Bir'e akar her şey hayatta çünkü.
Uzlaşma dahi tuhaf olur birleşen çiftte zîrâ istekler hoş gelmelidir,
En ölçülü olunacak yerdir bir'lik evi, işleri nâzik ve teennî ile, kırk düşünüp bir söyleyerek etmeli.
Hem, kişi pişmeli, pişmek için gelmeli ya eve en evvel...
İllâ biri baştır, yoksa nasıl olur ki?
Seyret hâli, sevgili. Bak ki sana gösteriliyor ne iş tutacağın hep.

Yerde oturmuş, eteğini örtmüş sol baldırı üzerinde, ayaklarını sağdan geriye almış hâtunu hayâl et.
Başını da eğmiş, elinde belki bir iş, içindeki güzelliği dokuyor iplerle...
Yüzü nurlu ve mütebessim, bir sessizlik adası ki sûkûnetinde dinleniyorum desem, olur.
Bir şey istesen hemen getirir, cânını da koyar da üstüne, öyle uzatır
Gördün mü hiç öyle sevgiyle bakan bir çift göz?
En büyük dersi "Ne buyrulur?" zemîninde bir iç güzelliği taşıdığıydı aslında, bilmese de.
En büyük dersi almış olarak gelmiş idi.
Hep lâzımı gözlediğinden pişiyordu dâim. Ses edilmezse ya susuyor, ya işine bakıyordu.
Ki yürüyordu Cennetine, adıım, adım.
Bilmese de.

Bilmezsin sen. Büyükler özler en çok.
Sen sevgiyi arar ve beklersin,
Muhabbet diler, bir tebessüm istersin,
Elin boş kalmaz ama doyamazsın hiç
Ama bilmezsin, büyükler özler, en çok.
dünya kavuşmak yeri değilmiş çoğu zaman
Ama bilmezsin...

Sevmeyi öğren yiğit!
"Kendin"i bil önce, ki sevgiyi anlatsınlar sana.
Bilmediğin şey öğrenilmez
Sevmeyi öğren, başkaları için faydalı ol.
Özeti bu bir tek, hayâtın
Düzelt işlerini
Boşalt içini
Düzelt dışını ve tarayıp saçlarını, gel.
Sevmeyi bile bir'inden öğreneceksin.
Hazır olmak için çalış,
Acele et, sevgi sen ararken de olsa verildiğinde çıkar karşına
Sonra yarımken çıkmasın karşına,
At ne varsa dünyaya ait dışarı,
Bırak oyun, oynaşı, gel beri artık,
Gün gelir, çabuk gelir, verirler sana da bir sevgili
Dağınık olmasın saçların. Çocuk gibi.
Hoş, dağıtırlar ya bir hamlede :)
Tara saçlarını.

(Anılan, konuşulan kişi hayâlîdir. Hitâb olunan ise vardır, fakat kendine olduğunu bilmemektedir. Belki de haberi yoktur bu laflardan.)

Nerdesin?

Geç oldu, uyku bastırdı
Dizine koyup başımı huzurla uyumak isterdim.
Beklemek ve ümîd etmekle geçiyor,
Hiç bilmediği kokunu özlüyor gönül...

Vasat

Kötü olan her duygu, yöneliş, tepki ve bakış hatâdır.
Kişi dertler gittiğinde, mutlu olduğunda farkeder ama...
Kızgınsanız, şikâyet ediyorsanız, anlaşamıyorsanız dikkatli olun.
İllâ hatâlısınız.

Ha, bu arada, mutluluk nedir?

23 Mart 2020 Pazartesi

Sır

beni delilerin içine gönderdin,
Bir de üstelik bana deli dedirttin.
Sabrını bâri ihsân eyle,
Hikmetinden suâl olunmaz...

18 Mart 2020 Çarşamba

Merhamet

Selâm,

Mânâsı içselleştirilebildiğinde yaşamı bambaşka kılan kelime.
Sadece söylemekle bırakmadığım, her seferinde içindekini de avuçlarımla uzatıp sunduğum temennî.

Günü kısaltan şeyler iki elimizle giderilebilir. Sonraya da bırakılabilecek işler, güzel işlerin zaman içindeki önceliği, keyif için olanlar vs düzenlenebilir.
Kent insanının mesâfe problemi ise fakire hep anlaşılmaz gelmiştir. Hangi nimet mutlaka lâzımdı da erişemedik. Yürümekten sıkılan menzîle varır mıydı? Yakınlarda bir yer bulmak sadece bakınmakla mı bulunurdu? Evrenle bütünleşmek, evrendeki o büyük güçten beslenmek de gerekir :)

Şu video, sıcacık bir hâli içime, taa yüreğime kadar taşıdı, merhamet kapladı içimi.
Bir de, bir şeye denk gelip de onu birine yollamak alışkanlığım fakîre, hâlâ ve her şeye rağmen "sevmeye devam edebiliğimi" hatırlatıyor. Bu, yaşarken, insanları unutmadığımı gösteriyor. Şükür.

https://www.youtube.com/watch?v=BowrWHznwBo

17 Mart 2020 Salı

“Bir duyguya sahipseniz bunun sizin yüzünüzde görüleceğini biliyoruz. Bunun tersi de doğrudur. Yüzünüze nasıl ifade verirseniz o şekilde bir his oluşturursunuz. Bir acıya gülerseniz içinizde acı hissetmezsiniz. Yüzünüz üzüntü gösterirse, bunu içinizde de hissedersiniz.” – San Francisco Kaliforniya Üniversitesi’nden Dr. Paul Eckman – 1985

Devamı: https://www.uplifers.com/bugun-bildigin-tum-egzersizleri-unut-gune-sadece-20-kasini-calistirarak-basla/#ixzz6Gyghh9Kb

İçine Bak!

Alıntı:


"
“içsel dinginlikle teması yitirdiğinizde, kendinizle teması yitirirsiniz. Kendinizle teması yitirdiğinizde, kendinizi dünyada kaybedersiniz. Gerçek benliğiniz ile dinginlik birbirinden ayrılmaz. O sizin asli doğanızdır. Dinginlik içinde algıladığınız her şeyle bir’lik hissedersiniz. Her şeyle bir olduğunuzu hissetmek gerçek sevgidir. Dinginlik zekânın ta kendisidir; o her formu doğuran bilinçtir. Bilgelik dinginlikle birlikte gelir…” -Eckhart Tolle "

kitap: Dinginliğin Gücü Eckhart Tolle

Dinginliğin Gücü



Alıntı:


"Dinginlik; Tanrı’nın konuştuğu dildir. Ve bu dünyada var olan her şey bu dilin kötü bir tercümesidir. Dinginlik boşluğu anlatır. Dinginliğin farkına düşüncelerle varamayız çünkü dinginliğin bir biçimi, formu yoktur. Farkına varabilmek için dingin OLMAK gerekir. Yani düşünce olmadan bilinçli olabilmek.

Bir insan dingin olduğunda, fiziksel ve zihinsel bir varlık olmadan önceki haliyle temas kurar. Şu anki geçici varlığının ötesindeki gerçek ve sonsuz haliyle birleşir. İşte o zaman insan uyanık olur. Düşüncelerde kaybolmak yerine düşüncenin ardındaki farkındalık olur. O zaman düşünce, kendi başına hareket eden ve tüm hayatınızı yöneten otonom bir akış olmaktan çıkar. Farkındalık düşünceden ayrılır. Düşüncenin sizi kontrol etmesinin yerini farkındalığın hizmetkarı olması alır. Ve farkındalık Evrensel zeka ile kurulan bilinçli bir bağlantıdır.

Bu iki paragraf Eckhart Tolle’nin Dinginliğin Gücü adlı kitabından çıkardığım küçük bir özet. Birazcık olsun ilginizi çektiyse ya da sizde bir merak kapısı açtıysa en kısa zamanda kitabı okumanızı tavsiye ederim. "

https://www.milliyet.com.tr/pembenar/arzu-biyiklioglu/dinginligin-gucu-2909681

kelimeler: Eckhart Tolle Dinginliğin Gücü kitap


Anahtar kelimeler:

sağlık hastalık beslenme uyku gıda yemek yiyecek içecek takviye takviye gıda takviye ilaç
tarif mutfak mutfak gereçleri pasta börek çörek ekmek maya ekşi maya ekşi mayalı ekmek evde ekmek elde ekmek el yapımı ekmek
tıbbi bitkiler aromatik bitkiler
un şeker tuz yumurta süt
kakao çikolata bitter krema bal sirke limon
maydonoz maydanoz yeşil bitkiler salata sebze

öksürük ağrı baş ağrısı bağışıklık zinde spor kilo şişman şişmanlık obez obezite
yağ yağ yakma yağ yakımı yağ yakıcı
saçlar sağlıklı saçlar parlak saçlar saç dökülmesi
deterjan sabun temizlik malzemeleri doğal sabun doğal şampuan doğal bulaşık sıvısı doğal el sabunu doğal sıvı sabun doğal çamaşır suyu doğal tuvalet temizleyizi boraks karbonat çamaşır sodası doğal çamaşır sodası doğal soda
virüs virüslerden korunma korona virüs corona virüs maske antibiyotik propolis arı sütü
internet internetten alışveriş kargo kapıda ödeme kredi kartı
diyet zayıflama
hamur hamur işleri yufka baklava tatlı şerbetli tatlı sütlü tatlı milföy pankek sufle cheesecake cake kek
portakal kabuğu limon kabuğu
iç yağı kuyruk yağı zeytin yağı tereyağ tereyağı sadeyağ sade yağ
sentetik yapay doğal olmayan petrol türevi
sağlık tıp tababet tabip tabib muayene ilaç reçete ibn sina ibn-i sina el kanun fit-tıb el kanun fit tıb
geleneksel beslenme geleneksel tedavi geleneksel tıp hacamat haccam kupa kupa terapisi şişe çekme kupa çekme sülük sülük tedavisi hirudo terapi hirudoterapi hirudotherapy
merhem krem cilt bakımı saç bakımı parlak saçlar ince saçlar saç dökülmesi tuz sabunu
burkulma şişme ödem ödem atma kilo verme yağları yakma yağ yakma yağ yakımı
karbonhidrat karbohidrat hayvansal yağ hayvansal yağlar bitkisel yağ bitkisel yağlar trans yağ trans yağlar iç yağı iç yağları kuyruk yağı
bitki çayı bitki şifalı bitki nezle burun akıntısı burun tıkanıklığı grip soğuk algınlığı nezle tedavisi nezle tedavi grip tedavisi grip tedavi ateş ateş düşürme yüksek ateş  sirke sirkeli su burun yıkama grip ve beslenme gripte beslenme gripten korunma korona korunma koronadan korunma corona korunma coronadan korunma virüslerden korunma virüs korunma dezenfektan dezenfektanlı sabun eczane demleme çay demleme bitki demleme bitki çayı demleme bitki çayı demleme nasıl hangi bitki virüs bitki hastalık ve bal hastalıklar ve bal bitki şifa bal şifa
antibiyotik propolis arı sütü virüs propolis virüs arı sütü
kabartma tozu karbonat
gece gündüz
bitki çayı bitki çayları
şifalı bitki şifalı bitkiler herbal herbals şifalı ot şifalı otlar çiçek sap kök tohum tane kabuk kepek
karanfil alıç tarçın kekik melisa zencefil çörekotu çörek otu biberiye
buğday siyez siyez unu karakılçık karakılçık unu tam buğday tam buğday unu arpa yulaf yulaf kebeğ buğday kepeği yulaf ezmesi

masaj sırt ağrısı yakı fıtık bel ağrısı boyun ağrısı tutulma boyun tutulması sırt tutulması diz ağrısı eklem ağrısı diz problem eklem problem disk kayması kireçlenme boyunda düzleşme felç inme kalp kalp kalp büyümesi kalp kaçağı krizi damar sertliği damar tıkanıklığı nefes darlığı astım bronşit sigara amfizem ödem flebit varis flebitis iltihap cinsel istek cinsel isteksizlik iktidarsızlık akıntı ishal karın ağrısı şişkinlik mide şişkinliği mide ağrısı karın şişkinliği karın ağrısı gaz mide gazı karın gazı barsak gazı bağırsak gazı barsakta gaz barsaklarda gaz bağırsak gazı bağırsakta gaz bağırsaklarda gaz tansiyon yüksek tansiyon hiper tansiyon anemi kansızlık düşük tansiyon hipotansiyon hipertansiyon böbrek ağrısı böbrek taşı safra taşı safra ameliyatı boğaz ağrısı boğaz şişkinliği şiş boğaz bademcik şiş bademcik şişkinliği bademcik aldırma bademcik operasyonu bademcik ameliyatı stent anjiyo anjio şeker hastalığı şeker hastalığı tedavisi insülin insülin direnci hipoglisemi reaktif hipoglisemi katarakt yakını görememe uzağı görememe göz bozukluğu yakın gözlüğü uzak gözlüğü şeler hapı şeker hapları şeker ilaçları prostat prostat büyümesi prostat hastalığı prostat kanseri prostat ve iktidarsızşık idrar kaçırma idrar tutamama altını ıslatma kabus kâbus görme uykusuzluk cilt problemleri cilt problemi kırışıklık cilt kırışıklığı ciltteki kırışıklıklar güzellik bakım yaşlanma geç kalma gençleştirici gençleştiren yiyecekler tiroid hipo tiroit hipo tiroit hipotiroid hipotiroit hiper tiroid hiper tiroit hipertiroid hipertiroit nodül haşimato tiroid nodül tiroit nodülü kıl dönmesi basur hemoroid hemoroit makat makat kanaması altına işeme enfeksiyon antibiyotik bakteri virüs mantar genital mantar adet adet kanaması adet sancısı regl aybaşı ay başı ay başı kanaması aybaşı kanaması hijyen hijyenik hijyenik ped doğum hamilelik doğum sonrası hamile kilo hamilelik kilo doğum sonrası bakım bebek bebek bakımı bebek hastalıkları bebek sütü emzirme mama biberon damlalık bebek sütü anne sütü vertigo vitiligo işitme kaybı sağırlık kulak iltihabı kulak zarı kulak zarı delinmesi duyma problem duyma azalma kulak çınlamağı kulak uğultusu kemik kırıkları kemik kırılması kemik alçı alçıya alma platin karaciğer yağlanması detoks detox de toks de tox sık idrara çıkma kabızlık müshil akciğer akciğer hastalık kanser akciğer kanseri meme kanseri kolon kanseri barsak kanseri bağırsak kanseri lenf kanseri lenödem ilişki cinsel cinsellik ter ter kokusu koltuk altı bakımı


Geleneksel Tıp Sağlıklı Beslenme Bağışıklık ve Hastalıklardan Korunma

Merhaba,

Bundan sonra burada geleneksel tıp, sağlık, beslenme, bağışıklık sistemi ve bağışıklık sistemini güçlendirme, hastalıklar ve hastalıklardan korunma yöntemleri, doğal yaşam, doğal sağlık, geleneksel tedâvî, sade hayat, şifa, huzur ve mutluluk için gerekenleri zaman içinde paylaşacağız.

Bu site hem halk sağlığı için elimizdeki bilgileri paylaşma hem de bu sahada gelir elde etmek için kullanılmaktadır.

Burada zaman zaman çeşitli makâleler, ilgili sitelere linkler, yemek, ekmek, tatlı ve benzeri sağlıklı tarifler, kitap ve haber tavsiyeleri gibi her mecrâdan bilgi eklenebilecektir. Zaman zaman  sadece ilgilisine yönelik akademik içerikler verilebilir.

İlgili yayınların içeriğine uygun reklamlar otomatik olarak gösterilecektir. İhtiyaç doğrultusunda faydalı olabilir. Reklamlar sitenin gelir kapısıdır.

Zaman zaman ticâri müesseselerin tanıtımı bulunabilir. Bunlar, faydalı bulduğumuz işletmeler olacaktır. İşletmelerin hizmetlerinde zaman içinde olabilecek değişiklikler ile işletmelerden alınacak hizmetlerin içeriği ve sonuçları tamamen işletmelere müşteri olanın sorumluluğundadır.

Yukarıdaki metnin işâret ve îmâ ettiği hususlar ve ilgili konularda doğacak zararlar kişilerin kendilerine âitir. Bu blogu, ikinci adres ve işletmeleri bağlamaz. Burada yayınlanan her türlü bilgi tavsiye mâhiyetindedir ve uygulaması uzman tarafından ve/veyâ gözetiminde gerçeklertirilmelidir. Uygulama gerektirmeyen bilgilerin kişiye faydası ve/veyâ zararı yine uzman  görüşüyle belirlenmelidir.

Farkında mıyız?

Sus!


İnsanoğlu sıhhatine dikkat etmeden mutlu olamaz.
Sıhhat bedenî ve rûhîdir. Bedenin ârâzı, ruhun sıhhatini çok belirleyici, ruhun sıhhati de bedenin. Beden için bilinmesi gereken her şeyi bildiğimizi düşünürüz. Fakat hekimler, günümüz insanının hiç bir şey bilmediği görüşünde. Rûhumuz için gerekenlerin çok azının farkındayız, tembelliğimiz ve "tenperverliğimiz" onları da bizden uzak tutuyor.
Yaratılışımızda vâr olan özelliklerimiz kişisel. Her birimiz bir örneğiz ve buna göre tedbirler gerek. Gök cisimlerinin üzerimizdeki têsîri hafif değil ve burçlarımız var. Burçların getirdiği zayıf yanlarımız mazeret değil. Gâye, güçlü bir kişilik edinmek. Eksikliklerimizi aşmak çabası gerek.

Bir zaman gelir de işler karmakarışık olursa, en iyi rota sakin ve dingin kalabilmekle başlayacaktır. Bizi gerebilecek fâhiş hataları bırakarak bazı tedbirlerle sükûnet sağlanıp kalan diğer sıhhat tedbîrâtına yönelebiliriz. Kendimizi tanırız. Bize has, yaşama ve bedenî her türlü yorucu ve zayıflatıcı işten uzak (mümkün olduğu kadar), zihnimizi toplama ve sükûnet ile huzuru sağlamaya çabalamak iyi bir başlangıçtır. Kullanılan her türlü ilaç bırakılmalı, psikiyatrik bir ilaç asla denenmemelidir.

Çay, kahve vd uyarıcıları azaltmak, beslenmeyi düzene koyup hiç aksatmamak, öğünleri saatinde mutlaka yemek, akşam yediden sonraya bırakmamak, gece kuruyemiş dışında ve dokuzdan evvel yememek, kan grubumuza uygun olmayan ve bizi hep hasta edecek gıdalar ile bize çok yararlı olanları bilmek, uykuyu başlarda altı saatte tutup, tam sağlıkta 3-4 saatte zinde olabildiğimizi görmek, kokulu şeylerden uzaklaşmak, tv, radyo, müzik, telefon, internetten bir de bir şeyler okumaktan uzun süre uzak kalmak gibi çok kritik tedbirlerin yanında eski usul bir tabîbe muayene ve tedâvi işleri yoluna koyacaktır.

Zihnin sükûneti için "anda kalabilmek" ve "nefes meditasyonu" ile beynin ön bölgesini geliştirmek (ilâhî beyin) ve hayvânî beyni küçültmek kolayca yapılabiliyor.

Zihnimizde oluşan mâzî ve âtîye dâir düşüncelerden arınıp "ân"ın tadıyla yaşamak müthiştir.
Bir çok toplum ve kültürde bilinen ve günümüzde yüksek kültürde uygulanan bir yaşam biçimi.

Meditasyon ve akupunktur gibi yönelimlerin hava civa olmadığını, uygulayıcılarının kültürel seviyesinden anlayabiliriz. Zengin ergen davranışlarındaki uçuk yaşam biçimleriyle karıştırma yanılgısı hâkim oysa herkeste.

Meditasyonun çok çeşidi var. İşâret ettiğim "nefes meditasyonu" epey para ödemeniz gereken bir bilgidir. İmkânlar dâhilinde bize de reçete edilmiştir ve beyin üzerindeki somut maddî etkisi kanıtlıdır. Ulaşılacak dinginlik ve "ân"ı kuşatıcı yaşam biçimi de öyle. Binlerce yıldır bilinen bir usul, anada kalabilmek.

Doç Dr Zümrâ Atalay bunu Dünyâ'daki adıyla tanıtıyor ve "Mindfullness" diyerek enstitü çapında eğitimler veriyor.

Aşağıya aldığımız bağlantılar, dikkatli bir araştırma neticesinde konuyu en iyi özetleyen örneklerdir. Bakılması gerektiğini düşündüğümüz sırayla alıyoruz. Sonuncusu uygulama videosu. Sadece nefesinize odaklanacağınızı unutmayın. Nefes meditasyonu için uygulamanın tarifini talep edenlere e-posta gönderilirse yazılı olarak gönderebiliriz.

Farkındalık, anda olma ve iç sesi susturma tasavvuf ekollerinde de "ben"den sıyrılırken olmazsa olmaz yol. Güncel uyaranları terk etmek, anda yaptığınız eylemin tadıyla meşgûl olmak ki yemek yiyorsanız sadece yemek yiyin, konuşmak ya da tv, müzik veya başka düşünceler olmasın, günlük 20 dakikalık yürüyüşler ve onun tadı, yalnızlık gibi tedbirler düzenli ve sürekli bulundukça başka bir hayata geçiş sağlarsınız.

İnsanlardan uzak kalmanızı tavsiye ederim. Uzuun bir süre, öğrenciler ve aile hariç insanlardan gün içinde metrik mesafe de dahil uzak durmak, mekân paylaşmamak ve konuşmamak sizi başkalaştırır. İçinizde de, dudaklarınızla da hiç konuşmadığınız günler için çalışma yapın.

Tabiattan gelmemiş gıdaları da terk ederek bir kaç ay temizlenin, devamında paketli şeylerden uzak durur, sevdiğiniz bazı şeyleri arasıra tadarsınız. Ruhunuz arınsın.

İngilizce olanların Türkçe altyazılarını açın, çeviri hatasız.

https://www.youtube.com/watch?v=h1SVmgoPWOY

https://www.youtube.com/watch?v=ekM1xjivbiQ

https://www.youtube.com/watch?v=ixu4Kd5R1DI

https://www.youtube.com/watch?v=Z7oYJZg9nOA&list=PLw_M1mSMJCEv0QWAY_zZALp7olCoVIjlN&index=4


14 Mart 2020 Cumartesi

Neyim "Ben"?



Bilir misin, Karagümrük'ten çıkıp Fevzi Paşa isimli Roma'dan kalma cadde üzerinden Saraçhane'de belediye önüne otuz, oradan da Sultan Ahmed'e tam otuz dakika sürer. Alman Çeşmesi'ne varmışsındır.

Çemberlitaş, Beyazıt civârından Vefâ, boza, gazoz derken Sirkeci, Boğazdan karşıya geçenlere tanıdıktır yürümek. Gün güzel geçiyordur, belki tatlı bir bahar gibi güneşlidir ve bu yüzden içi sıkılmıyordur. Zaten açık havaya çıkmıştır, niyeti gezmek ve kendine vakit ayırmak da olduğundan günü güzel geçer. "NİYETİ" ve "YAPTIKLARI" ve "TABİAT" şartları mutlu olmasına yetmiştir.

Bu gün, o kadar uzun yürümeye son zamanlarda gönüllü alışan ben, kırk dakikalık mesafeyi yürümeye başladığımda hem yetişmek için hem de yorgunluğumla, gideceğim yere giden birilerini ararken insanların ne kadar da umarsız ve cimri olabileceğini, toplumun birbirini unuttuğunu anlık olarak düşünüyordum. Zor bir süreç boyunca epeydir vefâsızlık, kayıtsızlık görmüştüm. Televizyonun önüme sereceği kötü toplum delilleri yaşamımda yok. Aptal kutusu tâbiri avâmın değil bilgelerin tespîtiydi. Yine de cemiyette bir iki dostun dışında insanlar soğuklukta pek mâhir. Bu gün de benzer düşünürken, yürümek zorunda olduğumu biliyordum. Bir yandan da: "İster insanlar canavar olsun, ister olmasın, tespîtinin doğruluğu değil, senin o gerçekten ne kadar etkilendiğin önemli. İşine bakman gerektiğini biliyorsun, mutluluğunun, şu kentin, dünyanın ya da insanların haline bağlı olmadığını görecek kadar yaşlandığın bir hakikat, hem senin karamsarlığın, ki acından kaynaklanıyor, işleri beter ediyor... Hem toplum da, dünya da evvelde bundan daha iyi değildi, o bir yanılgı. Sadece bizde bazı dönemler küçük yerleşimlerde güzelleşmiş ilişkiler oldu, yoksa nefisler kötülüğünü bırakmadı..." diyordum.

Tabiatımın çabalasam da beni karamsar ve mahzun eylediği hâlâ vâkî. İnsanlardan veremeyecekleri kadar samimiyet ve fedâkârlık beklemeye kalkışsam, üzüleceğimi biliyorum. Buraya yalnız geldiğimizi, yalnız geçeceğini biliyorum. Aranacak şeyin başka "Bir" şey olduğunu çok daha iyi biliyorum.

"Kendin ettin, kendin buldun."
Böyle başladı filmimin ilk sahneleri. Evvelini jenerik kabûl edebilmek sanırım erdem olsa gerek. Şöyle nefis bir dörtlük vardı, tam anlamak için seneler geçmesi gerekmişti:

" ...

Cennetü düzah, gammü sürür, zulmet ile nur ;

yaptıklarının gölgesi, hariçte mi sandın?

Bilgin sana kiymet, talebin neyse, o'sun sen;

İnsanligi; sade yiyip icmekte mi sandın?

Halin neyse, müşteri sen oldun o hâle .

Noksanı meğer, Adl-i İlahi'de mi sandın?

... "

Başı, sonu var. Tamamı, gevelediğim şeyi sonzuzca anlatıyor, yüzüme vuruyor.
Şu adrestedir:

https://www.dunyabizim.com/alinti/talebin-neyse-osun-sen-h1134.html

Çok eski bir sayfa, linkler bozuk. Yoksa nefis bir seslendirmesi var ki..
O da şurada:


Bu laf bunun üç katı düşünüldü. Fakat gece bitiyor ve biz daha sözü söyleyemedik.
Yaşadıklarının çok çok âşikâr somut sebepleri var. Ki onları bil, kaldır ve gör bakalım umduğun yaşam hayal mi, var mı?
Seninle aynı toprakta yürüyüp de, çok entelektüel ve gayet mutlu niceleri var. Senin sohbet etmeye ağzının suyu akacak kimseler. Bazan hiç tanışmadığın kimseleri arayıp konuşabilir misin? Ve ardından buluşmak? Meselâ hayranı olduğun bir yazarla? İstersen biz yapalım.
Yanılma.

5 Mart 2020 Perşembe

gitmek var sonunda

Neyim ben?
Ne arıyorum?
Burası nere?

zor be yâ hû!
üşenmemeli.
anlamlandırmadan olmuyor işte

böyle tıkış tıkış kalabalığın içinde
zaman zaman apışıp kalıyorsun
n'oluyor burada?
n'apıyoruz?

sonunda bir şey olmalı bunun
bana baksa da her şey,
anladım, elimde değil.
hiç bir şey.

hiç!

Gitmek lâzım, biliyorum.

 "Bazen gitmek istiyorum..." Sık sık ölmek ister oldum. Sık sık gitmek istiyorum. Özellikle "modern insandan" gitmek ist...