27 Aralık 2020 Pazar

İnsan niye yaşamalı?

 

 Hayâtın, yaşamın ve ölümün, insan olmanın ve zikredilebilecek başka bazı şeylerin mânâsı hakkında sanırım az şey bilmiyorum.

Yaşamımın, hürriyetimin, hukûkumun, muvaffakiyetimin ve mutluluğumun çalınmış olduğu şu zamanda,

dûyânın, hayâtın ve yaşamın hiç anlamadığımız şekilde ve miktarda değiştirildiği şu zeminde...

Bu değerleri yanlış mı anlamıştım, yeniden mi tanımlamalıyım?

Anarşistliğe hiç meyletmemiştim. Hattâ hep tam aksi taraftaydım. Şimdiyse, kânunun ve düzenin halkın kanını akıttığı bir vâkıâ...

İnsan mahzûn iken sorgular. Bu sıklaştıkça mutluyken de eskisi kadar emîn olamıyormuş bildiklerinden.

Ve hakîkî mutluluğun, değerlerinin muktezâsınca yaşamakla, hayâta geçirmekle olabildiğini farkettikçe "dertsizliğin" verdiği sahte mutluluk bile bir sorgulama, bir ümitsizlik sebebi.

Şu satırlarda "sıradan" bir ferd olmanın, sâdece kendinin ve ehlinin işini görmenin ve gerisiyle ilgili bulunmamanın doğruluğu hakkında bir tefekküre girebilmek dahi mümkün değil. Vasatın ve zemînin tahlîli hallolmadan buna gelebilmek gayr-i kâbil.

Burası çok değişti. Her şey altüst oldu ve tabiatında bir şey bulmak artık imkansız.

Ve artık, inançlarımı tekrar yazmadan ve zulme rağmen ayakta ve uygulayıcı olamadan mutluluk değilse bile huzur mümkün değil.

Zulüm deryâsında mutluluk ummak da zaten ayıp...

Bu husuta epey bir laf edilir. Zamanla uraya eklenir. Şu hakîkat ki, zaman, mekân, düzen ve tabiatıyla yaşam çok sıkıcı. Bu bir bunalım değil. Her şey açıkça bunaltıcı...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gitmek lâzım, biliyorum.

 "Bazen gitmek istiyorum..." Sık sık ölmek ister oldum. Sık sık gitmek istiyorum. Özellikle "modern insandan" gitmek ist...